Dolar/TL, mayıs başından beri devam eden yükselişle 17,20’ye ulaşırken, Türkiye’nin beş yıl vadeli borcunu iflasa karşı korumanın maliyetini gösteren CDS’ler 763 ile 14 yılın zirvesine yükseldi.
TL dün dolar karşısında yüzde 2, nisan sonundan beri yüzde 13,6, yılbaşından beri yüzde 23,3 değer kaybetti. Bugün dolar/TL, Aralık 2021’deki kur krizinden beri ilk kez 17,2045’e yükselerek güne başladı.
Dolar/TL saat 09.01’de 17,1990/17,2005 seviyesinde işlem gördü. Likiditenin çok düşük kaldığı Londra swap piyasasında TL sıkışıklığı devam ediyor. Mayıs sonundaki yüzde 25’ten dün yüzde 120’ye kadar yükselen haftalık TL faizi dün günü yüzde 97 seviyesinde tamamladı.
Ekonominin döviz ihtiyacı artarken, mevcut kur ve ekonomi politikaları her geçen gün daha çok sorgulanıyor. Bankacıların kamu kontrollü olarak tanımladıkları politikada TL’nin değer kaybı bir kez daha belirginleşiyor.
CDS, Hazine’nin dolar cinsi borçlanma maliyetini çift haneye daha da yaklaşırken bu maliyetle borçlanmanın tercih edilip edilmeyeceği de piyasalarda takip edilen bir konu.
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan başta olmak üzere ekonomi yönetimi düşük faizle üretim odaklı politikalara devam edeceklerini belirtiyor. Piyasalar kamu kontrollü olarak tanımladıkları kur politikasında artan enerji maliyetleri, yükselen cari açık ile döviz dengesinin orta ve uzun vadede nasıl sağlanacağına yönelik endişe duyuyor.
Artan döviz ihtiyacının nasıl finanse edileceği sorusu piyasada her an canlı kalırken birçok bankacı hükümetin ilk olarak yurtdışından yakın ülkelerden döviz kaynağı, yurtiçinden ise lokallerin döviz/altın varlıklarını kamunun kur korumalı mevduat (KKM) ve benzeri adımlarına yönlendirmeyi teşvik edici adımlar bekliyor.
Erdoğan, pazartesi kabine toplantısı sonrası yaptığı açıklamada fiyat istikrarını “işimize gelen seviyedeki bir döviz kuruyla cari fazla artırarak” sağlamayı planladığını belirtti ve “Bu iktidar faizi artırmayacaktır, tam aksine biz faizi düşürmeye devam edeceğiz” demişti.
‘BU POLİTİKALARLA ENERJİ FATURASINI ÖDEMEK ZOR’
Üst düzey bir bankacı, “Kamu şu an TL’yi daha değerli bir seviyede tutma kabiliyetine sahip. Ancak böyle bir tercih kontrolün daha yüksek döviz maliyeti ile daha kısa süreliğine sağlanmış olması anlamına gelir. Dolayısıyla politikada döviz dengesinin sürekliliğinin ön planda tutulduğunu söyleyebiliriz. Bunu mevcut kur politikası tercihi içerisinde sağlıklı bir hareket olarak görüyorum. Yapılmamasının sonucu çok daha ağır” dedi ve ekledi:
“İlk risk yazın 2 ayda yoğunlaşan 30 milyar dolar karşılığı KKM ödemesi. ‘Bu dönüşler ne kadar döviz talebi yaratacak, yaratmaması için ek adım atılacak mı?’ sorusu önemli. Sonraki ve daha büyük risk ise ekim sonu gibi başlayacak önümüzdeki kış enerji ithalat bedelinin nasıl ödeneceği endişesi. Mevcut politikalara ek destekler veya yeni politikalarla kamuya yeni döviz kazandırılması gerekiyor. Önümüzdeki kış enerji faturası ödemesi sadece mevcut politikalarla çok çok zor.”
Bankacı yeni döviz kaynağı için ilişkilerin daha iyi olduğu yabancı ülkeleri de gösterdi.
RİSKLER ARTARKEN UÇ ÖNLEMLER ENDİŞESİ
Erdoğan’ın açıklamasının ardından piyasalarda faiz adımının tercih edilmeyeceği senaryoda döviz ihtiyacına kalıcı bir çözüm bulunacağına yönelik inanç da oldukça azaldı. Bu kapsamda hükümetin açıklamalarıyla, yaratacağı risklere rağmen geçen ay sonunda ihracı beklenen ama gerçekleşmeyen enflasyona endeksli tahvil veya süper bono benzeri bir adım da henüz atılmış değil.
Bu nedenle sermaye kontrolü gibi daha uç önlemlerden son dönemde daha çok endişe duyulmaya başlandı. Kredi derecelendirme kuruluşu S&P Global, finans piyasalarının kötüleşmeye devam etmesi ve kur baskısı nedeniyle Türkiye’nin ek sermaye kontrolü getirmesine yönelik risklerin arttığını açıkladı.
Öte yansan ekonomistlerin bu yıl için cari açık beklentisi 40 milyar doları aştı ve her geçen gün yukarı revize ediliyor. Bu da politikanın temelini oluşturan ekonominin döviz fazlası verecek hale bu yıl gelemeyeceğini ve döviz ihtiyacının devam ettiğini gösteriyor. (REUTERS)