İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, "Gara'daki katliamın sorumluluğunu Cumhurbaşkanımızın üzerine yıkmaya çalışmak PKK'yı aklamak, hep birlikte bir cephe olma fırsatını kaçırmaktır" dedi.
Bakan Soylu, Eğitim Daire Başkanlığı'nda düzenlenen 107. Dönem Kaymakamlık Kursu açılış programında konuştu. Tarihin zaman zaman insanlığın karşısına benzer fotoğraflar çıkardığını ve bu fotoğraflarla bir şeyler anlattığını belirten Soylu, "150 yıl önce Düyunu Umumiye ekonomi merkezli küresel vesayet kurumuydu. Türkiye, IMF adlı küresel ekonomik kurumdan yaklaşık 10 yıl önce kurtuldu. Bir asır önce de milletin karşısına Sevr gibi kabul edilemez bir harita ve anlaşma dayatıldı. Bugün ise "Sevilla haritası" gibi bir ucubeyle geliyorlar karşımıza, asil milletimiz bunu da kabul etmemektedir. Türk-Ermeni çatışmasını körükleyerek Zeytun isyanını çıkaranlar, bir asır sonra Kahramanmaraş'ta tarihe "Maraş Olayları" olarak geçen fitneyi ortaya koydu. Pek çok örneğini verebileceğim bu hadiselerin anlattığı şudur; bizi sürekli bir yerlere çekmeye, bir yerlerde sıkıştırmaya, dar bir alana hapsetmeye, kımıldayamaz, üretemez, hükmedemez ve muhtaç bir hale getirmeye çalışıyorlar" diye konuştu.
"Doğruyu, yanlışı, hakkı, haksızlığı haykırarak söyleyemeyecek bir Türkiye istiyorlar"
Ekonomik olarak yoğun bakımda, çelimsiz, dokunduklarında her an yıkılabilecek, uluslararası ilişkilerde de eli kolu bağımlı ve bağlı bir Türkiye'nin arzu edildiğini anlatan Soylu, "Kendi insanına mahcup, tarihine, medeniyete, kültüre, değerlere uzak, öz güveninden yoksun Türkiye isteniyor. Etrafındaki coğrafyaya, olan bitene sağır, tarihinde büyük coğrafyasında, gönül coğrafyasında beraber olduğu, aynı kaderi paylaştıkları bütün dünyaya adaleti, insanlığı, hakkaniyeti gösterdikleri o milletlerden uzak, onların cari durumlarından uzak, onlara el uzatmaktan uzak, binlerce kilometre öteden onlar için yazıp çizen, onlar için gelecek belirleyen, karar verenlere mahcup mahcup bakan ve boynunu eğen bir Türkiye istiyorlar. Kendi üretemeyen, dışarıya muhtaç bir Türkiye istiyorlar. Doğruyu, yanlışı, hakkı, haksızlığı haykırarak söyleyemeyecek bir Türkiye istiyorlar. Sıkıştırılmasına rağmen sesini çıkarmayan, çıkaramayan, vesayetleriyle boyunduruk altına aldıkları bir Türkiye istiyorlar" ifadelerini kullandı.
"Yarının ne olacağını bilmeyenlerin aldıkları risk Batı medeniyetinin umurunda değil"
Geri kabul anlaşmalarında maddi yardım taahhütlerine uyulmadığını, bazı ülkelerin kendi imzaladıkları taahhütlerden vazgeçtiğini, bu taahhütleri görmezden geldiğini hatırlatan Soylu, "Türkiye'nin hiçbir çözüm önerisine yanaşılmadı, göçmenlere ülkelerine girmesinler diye her türlü zalimlik yapıldı, göçmenlerin ülkelerindeki istikrarsızlığı sürekli körüklendi. İdlib'de tehdit ve trajedi birikti. Çocuklar, yaşlılar, anneler ve babalar hayatları tehdit altında. Uluslararası küresel göç rotasına bakıldığında gelir eşitsizliği buna yol açmıştır. Dünya sokaklarında neyin yaşandığını görenler, bu kaos ne zaman bitecek diye bekleşenler göç yollarına çıktığında ailesiyle binlerce kilometre yola dökülenlerin, yarının ne olacağını bilmeyenlerin aldıkları risk Batı medeniyetinin umurunda değil" şeklinde konuştu.
Soylu, "Bilgisayarın başındaki tuşla ortaya konulan ve istedikleri gibi yönlendirilmeye müsait olan, bir kuruş kaybetmemek için binlerce canı feda etmeye çalışan kötücül bir anlayış sahip olduklarını biliyoruz. Terör örgütleriyle petrol pazarlığı yapabilecek kadar asıllarını unuttuklarını biliyoruz insanlıktan uzaklaşan bir anlayış içinde olduklarını biliyoruz. Kendi halklarına ve milletlerine tehdit olarak gösterilen terör örgütleriyle masaya oturup, tüm terör örgütlerini uzlaştırıp dünyaya çıkardıkları öcüler arasında anlaşma yapabilecek kadar tıynetsiz olduklarını biliyoruz" ifadelerini kullandı.
"Türkiye'de 2020'de 15-64 yaş aralığında milyon kişi başına uyuşturucu bağlantılı ölüm oranı 3,65 olurken, bu oran Avrupa Birliği ülkelerinde 23,7 olarak belirlendi"
Uyuşturucudan en fazla zararı görenin Avrupa gençleri olduğunun altını çizen Soylu, "Bugün bu sıkıştırmayı, uyuşturucu konusunda takındıkları rahat tavırla işin tahribatını üzerimize yıkarak yapmaya çalışıyorlar. Türkiye'de 2020'de 15-64 yaş aralığında milyon kişi başına uyuşturucu bağlantılı ölüm oranı 3,65 olurken, bu oran Avrupa Birliği ülkelerinde 23,7 olarak belirlendi. Ürettikleri sentetik uyuşturucular kendi gençlerini öldürürken adamlar havaya bakıp ıslık çalıyorlar. Çünkü uyuşturucu onların iş birliği içinde olduğu ve kendi tarihlerine kara leke olarak geçen PKK'nın ana gelir kaynağı. Terörün finansmanını bu şekilde sağlıyorlar. Yıllık 1,5 milyar dolar gelir elde ettiği tahmin ediliyor ve o PKK yıllardır Batı'nın siyasi partneri. Gençliğinden vazgeçiyor, terör örgütünden vazgeçmiyor. Bugün bu sıkıştırmayı aile yapımızı çökertecek anlayışları alabildiğine destekleyerek yapıyorlar. İki tane göçmen, ülkelerine gelecek, milli gelirinde iki ekmek eksilecek diye akılları giden Batılı ülkelerden Türkiye'deki LGBT derneklerine milyon dolarlar yardım geldi. Ölseniz bir bardak su vermeyecek adamlar acaba bunu niye yapıyorlar? Özgürlüklerini gerçekten önemsedikleri için mi yapıyorlar? Elbette hayır. Bunu yapıyorlar çünkü emperyalist anlayışlarının yayılması ve başarı kazanması için sistemin karşısında insanı yalnızlaştırmak zorundalar. Bunun için de bu toprakların en güçlü kurumu olan aile kavramını olabildiğince tahrip etmek zorundalar" açıklamasında bulundu.
"Meseleyi Cumhurbaşkanımızın üzerine yıkmaya çalışmak PKK'yı aklamaktır"
Gara'da yaşanan katliamın ardından Kılıçdaroğlu'nun açıklamaları ile PKK'ya destek verdiğini tekrarlayan Soylu, sözlerini şu şekilde sonlandırdı:
"Hadisenin ardından Sayın Cumhurbaşkanımızın talimatıyla iki genel başkana gittik, Sayın Cumhurbaşkanımızın verdiği talimat çerçevesinde hadiseyi ayrıntısıyla ifade ettik. Sayın Kılıçdaroğlu'nun bizim ardımızdan sanki biz bu detayları anlatmadık gibi, görüşmeden çıkar çıkmaz grup toplantısında meseleyi siyasi tartışmaya dönüştürmüş olması ve 13 şehidimizin suçunu Sayın Cumhurbaşkanına atması, PKK savunuculuğundan başka bir şey değildir. Elbette ki toplumun zihnindeki bir takım sualleri sormak özellikle demokrasilerde siyasi partilerin görevidir. Burada bunu dile getirirken demokratik eğilimlerin ortaya çıkardığı sonuçları görmezden gelmekte başka bir şey değildir. Gelmişiz anlatmışız ne kadar sorunuz varsa buyurun demişiz, ondan sonra meseleyi Cumhurbaşkanımızın üzerine yıkmaya çalışmak PKK'yı aklamaktır. Terör örgütünün karşısında, PKK'nın karşısında hep birlikte cephe olabilme fırsatını kaçırmaktır. Bu tarihi bir fırsatı bu kalleşliğe hep birlikte ay yıldızlı bayrak elimizde hiçbir siyasi parti ayrımı gözetmeksizin fatura ödettirme fırsatını kaçırmaktır. Böyle yapılmamalıydı, böyle ortaya konulmamalıydı. Bunu size yaşça büyük bir abiniz olarak söylüyorum. O grup toplantısını dinlediğimde yaşadığım hayal kırıklığı yaşadığım en büyük hayal kırıklığımdı. Böyle polemik konusu yapılmamalıydı. Siyaset elbette yapılır ancak bunun kırmızı çizgisi birlik olmaktır. Bu sadece siyasi tarihimize değil, terörle mücadele tarihimize de kara bir leke olarak geçmiştir."