İSTANBUL(AA) - Başakşehir sınırları içindeki oluşumu milyonlarca yıl öncesine dayanan Yarımburgaz Mağarası, tarih öncesi çağlardan itibaren insanlara ev sahipliği yaptı. İçinde sarkıt ve dikitlerin olduğu, yaklaşık 1 kilometre uzunluğundaki mağara, hem jeologların hem arkeologların hem de mağara bilimcilerin büyük ilgisini çekti.
Yarımburgaz'daki ilk jeolojik çalışmalar, 1869-1870 yıllarında Miralay Macarlı Abdullah Bey tarafından, ilk arkeolojik incelemeler ise 1959 yılında Şevket Aziz Kansu tarafından gerçekleştirildi. İstanbul Üniversitesinden Mehmet Özdoğan ve Güven Arsebük de 1980'lerin sonunda mağaradaki insanlık tarihinin geçmişini hesapladı. Son çalışmalara ise Kocaeli Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Şengül Aydıngün başkanlığındaki bir ekip imza attı.
İstanbul Tarih Öncesi Arkeolojik Araştırmalar projesi kapsamında yürütülen çalışmalara Türkiye Mağaracılık Federasyonundan bir ekip de eşlik etti. Mağara ekibi bu çalışmada Yarımburgaz'ın daha önce hiç ulaşılmamış galerilerine girmeyi başardı. Sadece mağaracılık uzmanı bir ekibin ulaşabildiği, sarkıt ve dikitlerin varlığını koruduğu yeni galeriler, Yarımburgaz'ın hem yüzölçümünü artıracak hem de insanlık tarihine ilişkin yeni bilgileri bilim dünyasına kazandıracak.
Haritada olmayan galerilere ulaştılar
Mağara ekibinde bulunan Dr. Metin Albukrek, AA muhabirine, mağarada 1985-1986 yıllarında bir ekip tarafından haritalandırma çalışması yapıldığını, içinde bulundukları ekibin o haritada olmayan bölgelere ulaştığını söyledi.
Sarkıt ve dikitlerin korunduğu yeni galerilerin mağaranın uzunluğunu da artıracağını belirten Albukrek, "İnsan izi muhtemelen yok çünkü çok derinde." dedi.
İlerleyen aylarda Kültür ve Turizm Bakanlığı ile detaylı ölçüm, inceleme ve içinde yaşayan canlıların analizi gibi çalışmalara devam edileceğini kaydeden Albukrek, gelecekte en az zararı verecek şekilde mağaranın turizme kazandırılmasının hedeflendiğini anlattı.
Mağaraya definecilerin verdiği zarara da dikkati çeken Albukrek, şunları söyledi:
"Her tarafı kazıyorlar. Mağarada 200 milyon yıl önce oluşmuş taşı kazıyorlar. O taşın içinde ne altın var ne başka bir şey. O zaman insan yok zaten. O konuda bilinçlendirmeyi artırmamız lazım. Suyun eritmesiyle oluşmuş boşluklar bunlar. Dolayısıyla bilincin artmasında fayda var. Defineciler kırmış ama bu kırdıkları yer mağaranın ana kayası. Bu kaya 200 milyon yıl önce oluşmuş bir kaya. 200 milyon yıl önce birilerinin buraya define koymasına imkan yok. On binlerce yılda damlayan sudaki kireç ile oluşmuş sarkıt ve dikitleri de kırıyorlar. Bunların oluşumu da maalesef çok yavaş. 100 bazen 1000 yılda 1 santim kadar uzayan bir sarkıtı kırmak çok büyük bir cinayet. Bunların içinde de bir şey arıyorlar. Kireç taşının içinde bir şey yoktur."
"Antalya'daki Karain'in bir benzeri"
Mağara ekibinden Dr. Emre Kuruçayırlı da mağaranın girişinde Bizans ve Roma döneminde kullanılan nişler yer aldığını, onun öncesinde buranın yine "kült" bir mekan olarak kabul edildiğini anlattı.
Mağarada insan izinin milattan önce 600 binlere kadar uzandığı bilgisini paylaşan Kuruçayırlı, "Burada maalesef insanların kendi kalıntılarına rastlanmadı yani insan kemiği bulunmadı ama yaptıkları aletler bulundu. Yaptıkları alet de çevre bölgelerden daha iyi tarihlendirilmiş arkeolojik sitlerle yapılan karşılaştırmalarla o dönemin aletleri." dedi.
Mağaranın çok nadir ve önemli bir yer olduğunun altını çizen Kuruçayırlı, şunları kaydetti:
"Türkiye'de bu kadar eski döneme ait buluntu veren 4 yer var. Bu kadar iyi araştırılmış ve Eski Taş Çağı (Paleolitik) dediğimiz en eski dönemin bütün evrelerine buluntu vermiş, yani kesintisiz olarak kullanıldığını gözlemlediğimiz sadece 2 yer var. Diğeri Antalya'daki Karain Mağarası. Bütün Balkan bölgesinde 4 yer var tarihi bu kadar derine giden. Sayılı yerlerden. Çok kıymetli ve konumu çok önemli."