Prof. Dr. Erdem Diker, "Bazı kalp çarpıntısı durumlarında ani ölümler, kalp yetmezliği veya beyne pıhtı atması sonucunda felç kalma riski ortaya çıkabiliyor" dedi.
Kalp çarpıntısı, kan basıncı yüksekliğinin, korku, endişe, stres durumlarının, aşırı kafein ya da alkol alımının sonucu olabildiği gibi kalp ritim bozukluğunun (aritmi) belirtisi olarak da ortaya çıkabiliyor. Sıkça olan ve gündelik yaşamı etkileyen çarpıntıların ise bir hekim tarafından mutlaka değerlendirilmesi gerektiğinin altını çizen Türkiye İş Bankası grup şirketleri arasında yer alan Bayındır Sağlık Grubu, Bayındır Söğütözü Hastanesi Kardiyoloji Bölüm Başkanı Prof. Dr. Erdem Diker, bazı kalp çarpıntısı durumlarında ani ölümlerin, kalp yetmezliğinin veya beyne pıhtı atması sonucunda felç kalma riskinin ortaya çıkabildiğine dikkat çekti.
'Sık olan ve gündelik yaşamı etkileyen çarpıntıların mutlaka bir hekim tarafından değerlendirilmesi gerekir'
Kalp çarpıntınsa değinen Prof. Dr. Erdem Diker, "Dakikada 60-80 defa, günde ise yaklaşık 80 bin ile 100 bin arasında atan kalbimizde, dış veya iç etkenlere bağlı olarak yaşanan aksaklıklar sonucu ortaya çıkan sorunlar kalp çarpıntısı olarak adlandırılıyor. Her çarpıntı yakınması daima kalp hastalığının varlığı göstermiyor. Kan basıncı yükseldiğinde, korku, endişe, stres durumlarında, çok çay - kahve ya da alkol alımını takiben de çarpıntı yakınması olabiliyor. Ayrıca kansızlık, gebelik, tiroid bezinin fazla çalıştığı durumlarda da kalp problemi olmadan da çarpıntı görülebiliyor. Ancak sık olan ve gündelik yaşamı etkileyen çarpıntıların mutlaka bir hekim tarafından değerlendirilmesi gerektir. Çarpıntı yakınmasının kalp hastalığı ile ilişkili olup olmadığının bulunması ve tedavinin yapılması önemli" dedi.
'Doğuştan olabileceği gibi sonradanda ortaya çıkabiliyor'
Kalp ritim bozukluğunun doğuştan olabileceği gibi sonradan da kalp hastalığı sürecinin bir parçası olarak karşımıza çıkabileceğini belirten Prof. Dr. Diker, hastalığın nedenlerine dair şu açıklamalarda bulundu: "Doğuştan olan kalp ritim bozukluklarının bir kısmı ilerleyen yaşlarda yakınma oluşturuyor. Yani ritim bozukluğunun ortaya çıkması 20'li, 30'lu, hatta daha ilerleyen yaşlarda olabiliyor. Sonradan oluşan, ritim bozuklukları ise çoğunlukla kalp krizi, kalp yetmezliği yapısal kalp hastalığı zemininde gelişiyor. Sonuçta nasıl olursa olsun, ritim bozukluğu türünün adının koyulması, riskinin belirlenmesi ve tedavi edilmesi gerekiyor".
Çarpıntının şiddeti, riskin boyutu hakkında fikir verir mi?
Kalp ritim bozukluklarına bağlı çarpıntıların birçok alt gruptan oluştuğunu aktaran Prof. Dr. Diker, bu nedenle oluşturdukları risklerin de farklı ele alınabileceğini vurgulayarak, "Ritim bozukluğu kategorik bir isim olduğundan, alt gruplarına göre riskler de farklıdır. Bazında şiddetli yakınma olmasına rağmen hayati risk son derece düşüktür, bir diğerinde ölümcül risk olabilir. Başka bir ifade ile yakınmanın şiddeti ile riskin büyüklüğü arasında sıkı bir ilişki yoktur. Ancak kalp yetmezliği veya kalp krizi sonrası oluşan ritim bozukluklarında hayati risk olabileceği unutulmamalıdır. Atriyal fibrilasyon gibi bazı özel ritim bozukluklarında beyne pıhtı atması sonucu ortaya felç tablosu çıkabilir.Bu nedenle riskin ne olduğu ritim bozukluğunun adı konulduktan sonra belirlenir" diye konuştu.
Kalp ritim bozukluğunun tanısı
Ataklar şeklinde gelen ritim bozukluklarının herhangi bir muayene esnasında tanınmadığını bildiren Prof. Dr. Diker,"Hastalar muayeneye geldiğinde çarpıntı yakınması olmadığından muaneyi yapan hekim bir şey bulamaz. Kalp ritim bozukluklarında bir takım tanı araçları kullanılarak hastaya özel bir cihaz bağlanır. Kısaca holter denilen bu yöntemde, hastaya bağlanan özel bir cihaz ile 24-48 saat süreyle kalp atımları kaydedilir. Bu süreç içerisinde çarpıntı olmayan kişilere 1-2 haftaya kayıt yapabilen cihazlar verilerek tanı konmaya çalışır. Yine de karar verilemez ise o zaman tanı ve tedavinin aynı zamanda yapıldığı girişimsel işlem olan elektrofizyolojik çalışmaya gerek duyulur" açıklamasında bulundu.
Kalp ritim bozukluğunun tedavisi
Kalp ritim bozukluğu tedavisinde birçok durumunda ilaç tedavisinin yeterli olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Diker, "İlaç kullanmak istemeyen veya ilaç tedavisinin etkisiz olduğu durumlarda ablasyon, pil gibi işlemler ile tedavileri gerçekleştirilir. Ablasyon işleminde kateter denilen plastik kaplı, ince, yumuşak teller aracılığı ile kalp içinde ritim bozukluğundan sorumlu odak veya odaklar radyo dalgaları ile tahrip edilir. Tahrip edilen odak birkaç milimetredir ve ritim bozukluğundan sorumludur. Bu işlem kalp içinde birkaç milimetre büyüklüğünde bir odağın aranmasını da içerdiğinden on dakika ile bir saat arasında sürebilir. Hasta standart ablasyon işlemi esnasında ağrı hissetmez. Çünkü çoğunlukla kalp içinde ablasyon yapılan bölgelerde ağrı sinirleri yoktur" şeklinde konuştu.
Ablasyon kimlere uygulanır?
Hastaların ablasyon tedavisine ihtiyacı olup olmadığını hekimlere danışması gerektiğini belirten Prof. Dr. Diker, "Eğer çarpıntı yakınmanız varsa, yakınmanızın nedeni konusunda tanı konulamamış ise, ilaç tedavisinden yarar görmediyseniz ya da ilaç kullanmak istemiyorsanız hekiminize danışarak güvenle elektrofizyolojik çalışma ve ablasyon işlemi yaptırabilirsiniz. Ablasyon sonrası çoğunlukla tam tedavi sağlanır ve ilaç tedavisi gerekmez. Ancak bazı ağır ritim bozukluklarında ablasyon sonrası destekleyici ilaç tedavisine devam etmek gerekebilir" dedi.