Leyla ile Mecnun gibi efsane olmak mucizenin ötesinde! Yasak aşk, aldatma, ihanet ve...
Aşkın yasağı olur mu ? demeyin. O kadar çok şahit oldum ki anlatamam. Çekilen acılar, hasret, hüzün , bazen cinayet bazen ise kayıp bir ömür . Gerçek olan duyguların bedeli de pahalı ödenmiştir. Birde dinlediklerim ve şahit olduklarından Erkan ÜNLÜ ' nün kaleminden okuyun istedim. Biraz şiir , biraz aşk ve birazda yasak kokan bir gece hatta gün olsun.
Kim ? mutlu olmak istemezdi yaşadığı hayat içerisinde. Peki neden herkes mutlu olmak isterken bir o kadarda mutsuzdu. Deli gibi aşık olup evlenenler bile gün geliyordu. İhanetin beşiğinde sallanıyordu. Eksik neredeydi hani o büyük aşka ne oldu. Aşık olup kavuşamayanlar ise tam tersine acı çekiyordu. Kısaca iki türlüsü de acı ve mutsuzluk veriyordu.
O vakit eksik neredeydi. Yoksa aşk başlı başına acının ta kendisi miydi ? Tabi ki her şey aşktan ibaret değildi. Hayat mücadelesi ve geçim derdi derken duygular kör bir bıçağa dönüyordu. Sonuç itibariyle bizim aşkımız en büyük diyenler dahi klasikler arasına karışıyordu. Kısaca Leyla ile Mecnun misali efsane olmak zor olmaktan öte imkansızdı. Evet işte soru şuydu hata nerede başlıyordu?
Öncelikle yaşadığınız ilişkinin sizin için anlamı nedir, buna karar vermelisiniz. Seks mi? Şefkat mi? Dert ortağı mı? nedir. Siz kendinize net bir cevap vermediğiniz sürece. Ne gerçek aşkı ne de sadakati bulabilirsiniz. Karşı tarafa karşı aklınızda en ufak bir şüphe kırıntısı olsa dahi, yol yakınken geri dönün. Çünkü bu gün ufacık bir düşünce kanser gibi ruhunuzu sarar. İnce sizi sonrasında ilişkinizi bitirir. Sonsuz güven olur mu? Demeyin sadece deneyin ve his edin inanın olur.
Evet hedefleri olmalı insanın. Eğer bir hedefiniz olmazsa yoğun bir tahribata maruz kalırsınız. Ve yasak bir aşkın kollarında bulursunuz kendinizi. Siz bir ilişki içerisinde eksik olan duyguyu kaçak bir aşkta ararken. Emin olun başka bir ilişkide aynı duygular içerisinde başka biriside vardır. Ve sonunda yollar bir gün kesişir. Şöyle düşünün siz deli gibi sevişmek istiyorsunuz ama partneriniz soğuk. Diğer tarafta başka bir ilişki aynı sorun içerisinde. Sonuç yasak bir ilişki başlar.
Aslında bu bir ilişki değil, aşk hiç değil. Sadece bir açlık. İşte bu yüzden dolayı kesinlikle ilişkilerde duyguların adı koyulmalı. Ve iki tarafta gerçekte neyi istediğini ve neyi aradığını çok iyi bilmeli . Yoksa sonuç ya iş yerinde , ya otobüste vs... başlayan tutkulu bir ihanete dönüşür o muhteşem aşkınız. İşte o zaman asıl aşkınız ölür , insanlığınız ölür ve şiirler ölür. En kötüsü, vicdanınız kurunca mahkemesini ruhunuz ölür.
Ruhlarımızın ölmemesi dileği ile sizlere bir kaç şiirim ve kısa sözlerim ile veda ediyorum. Bir sonraki yazımda görüşmek dileği ile.
Yokluğun İstanbul gibiydi;
Gündüzleri çilekeş, keşmekeş…
Geceleri ise
Bir o kadar boş ve loş…
Varlığın ise;
Başka hoştu ömrümde…
HANGİ GÜLÜŞ
Ben ölesiye sevdalıyken sana,
Hangi kirli ihanet öldürdü
İçindeki bana olan derin sevgini?
Kimler aldı söyle, kalbindeki yerimi.
Aydınlık arardım bu kör karanlıkta.
Hangi bulut kesti güneşinin ışığını,
Ruhumu barındıran sıcaklığını?
Söyle hangi kış çaldı baharlarımızı.
Yarınlarıma kurmuştum seni, özlemlerimde…
Hangi yarım, neden oldu gidişine?
Hangi gülüş çaldı, düşlerimden seni?
Düşlerim sende, gülüşlerim sende kaldı.
Ben öpmeye doyamazken seni,
Hangi buse veda oldu gidişine?
Kıyamazdım saçının dalgasına
Hangi rüzgâr dağıttı böyle saçlarını?
Hangi ayrılığın kapıyı çarpışıydı bu ses?
Bir kalp daha mı dalacaktı
Ayrılık saatine?
Sevaptır sen de at, iki kürek toprak,
Zamansız ölen bu aşığın üstüne…
KAYIP ÇOCUKLUK
Yoktu ki o mahsun dostluklar…
Topacımı çevirip, ipine ümit serdiğim günler…
Uçurtmamın kuyruğuna
Gökkuşağı renginde hayaller bağladığım anlar…
Ne kadar da sessizdi asfalt döşeli caddeler.
Koskoca mazi olmuştu Arnavut kaldırımlı sokağımız.
Soba sıcağında buğu tutmuş camlara kalp çizmeler…
İçine platonik aşklarımızın harflerini yazmalar…
Tükenmişlik sendromuna yakalanmıştı tüm hatıralar.
Zillerine basıp kaçtığımız komşular…
Anlamsızca koşarken düşüp kırdığımız kolumuz.
İşte biz büyümüştük,
Kol kırılmıştı, yen içinde kalmıştı.
Böyle yaralı bırakma,
Vur, öldür!
Düşsün bedenim,
Güzel gözlerinin toprağına.
Cennetim olsun, dinsin acılarım,
Bıraktığın yerlerde…
ESKİ İSTANBUL
Heybeli’den Eminönü’ne,
Süzülür aç bir kuş
İçimde sığ bir deniz
Mavi Marmara.
Kıyılarım ıslanır sandal dalgalarında.
Yandan çarklı değil artık,
Hiçbir ada vapuru.
Yosun tutmuyor Arnavut kaldırımlar.
Yoğurtçu Hasan Amca’nın
Yok, çan sesi.
Topumuz arsalara kaçmıyor artık.
Kovalamıyor çocukluğumuzu geceler.
Mesela Hacivat’la Karagöz yok.
Orta oyunları, kalmış düşlerin koynunda.
Büyümüş artık İstanbul,
Yitirmiş çocukluğunu Kız Kulesi’nin gölgesinde.
HABERE YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.